26 Mart 2015 Perşembe

ARTIK ÇOK GÖÇ

-artık çok göç-

...O arada
bize uzak(!)olan doğudan haber geldi.

Doğu, hep uzak oldu nedense gülmelere
ve bir o kadar da yakın, ağıtlarına annelerin.
Fay'da vermiyor içimin gel-git(me)lerine.
Bir çatlak bulsam, sızsam rüyalarımın en ince yerlerine.

İçimin kırıklarına saklandım görünce.
Kendimin göçünde,
ezildim kendi göçüğümde.
Tutamadıklarımın burnunda islenmiş-
-ten tütüyorum belki de.

Ama bu sarsıntı biraz da terk edişin artçılıdır,
kalanın gönlünde.
Biliyorum
artık çok göç gitmek için,
kendinden başka bir yere.

Üzerime doğru geliyor dalgaları gözyaşlarımın.
Sanırım yüzmek yetmeyecek ilerlemeye.
Çünkü herkes fayına düşeni yaşıyor,
tsunamadıklarının içinde.

Şimdi üflesem kendi surumu
ve yer yarılsa,
içime girsem.





ilgili video:  https://www.facebook.com/video.php?v=3058973162144&set=vb.159751084059215&type=2&theater

25 Mart 2015 Çarşamba

KİREÇ SERP ÜSTÜME

-kireç serp üstüme-
Saçının beliğinde
dantel gibi işlenmiş bir cinayetin
örgü tanığı gibi,
açık kaldı gözleri
gözlerimde kirpiklerimin.

İncelince insan
gözyaşları bulanık gösteriyor baktığı her yeri.
Yüzünü yakan tuz izleri.
Boynunda hayatın dik'işleri
ama bil ki
diktiğin yerden söktüm hayat hep seni.

Böyle zamanlarda
yüzümde gezinirken
kına kokusu daha bir belirgindir annemin ellerinin.

Önce “bana dua et”
sonra “bir tebeşir ver” dedim.
Alın yazımın üzerinden geçip
temize çekecektim.

“Çık dışarıda oyna bak dünya ne güzel.” Dedi.
Oysa bir ağırlığım dünyaya
ve tek kişilik bir kervan
yükü kalbi olan.
Çıktım ve izlerini o tebeşirle belirginleştirdim, cesedimin.

Rengârenk deli gömleklerimin kumaşlarından bozup
kendi kefenimi biçip
toplu mezarlara bıraktım yüz üstü kendimi.
Dedim:
“Yasla kalbimi, yaslı kalbine.
Belki şiir olur bu mekân değişikliği.
Anne üzülme.
Kireç serp üstüme.”




ilgili video: https://www.facebook.com/video.php?v=3172994212599&set=vb.159751084059215&type=2&theater

24 Mart 2015 Salı

NAFTALİN

-naftalin-

'kelimelerini bitirdikten sonra kalk sofradan
yoksa arkandan ağlarım' dedi kadın

o anlarda halının motiflerine odaklamıştı gözlerini,adam
bir şarkı
hep aynı yerden dolanıyordu boynuna ilmek
ve parmağındaki yüzükle oynuyordu boyuna

kadın sadece kendini düşündü o anda
biliyordu
baba evine döndüğünde
genç kızlık hayallerini kaldıracaktı ilkin
ortalığa saçılmış zihninden.
sonra gülüşlerini, öpüşlerinin yanına ilikleyecekti
naftalin kokacaktı kızlığı
ve gelinliğinin sökülen dantellerinden dikilecekti geleceği

son sözünü söyledi adam ve kalktı sofradan

'yırtıkları yamarsın
canının söküklerini nereye saklarsın?
teğellenmiş bir yüreği eprimiş bir ruha nasıl geçirirsin?
şu giyindiğimiz ten libası sökülsün dursun
ama bilesin ki
içimdeki boşluklar cereyan yapıyor ömrüme.

ey kirpikleri yanağımda kelebek kanadı sevgilim
hayatının muhtelif yerlerinin artık sen sar yaralarını
yırtarak ak bir patiskadan.
bilirim çok şiir çıkar bu ayrılıktan'







ilgili video:  https://www.facebook.com/video.php?v=3819834623205&set=vb.159751084059215&type=2&theater

TANIMAK

-tanımak-

-seni tanıyor muyum ?-


martılar vokal yapardı çığlıklarımın eskizlerine
ve dalgalara asardım içimden geçen notaları.
Bir balık, gökyüzüne çıkar, galataya meylederek.
Sebepsiz tokat gibi yüze vurunca ayazını rüzgâr
-ki cam bile camlığını bırakır o soğukta, giderek-
herkesin göz yaşı akardı
ama ben ağlardım, bunu fırsat bilerek.

bulutsamış bir ismin,
yağmaya meyyal bir zamanıydı gözlerin.
sökülen bütün gülücükleri, kendi ellerinle ördün
doğurmadığın bütün çocuklarını evlat edinirken.
Islak bir zemindi ömrün.
Yolun her hâlini gördün.


-beni tanıyor musun ?-


Ben, üzerinde uyuduğun halının ilmekleriyim.
Dokunur belleğime,dantel gibi,söylediğin tüm uzak sözler.
Boynuma borç bir prangadır;
anlattığın o öyküler,
paylaştığın masalların.
Devrik bile olsa şiirdir artık içimde
içime döktüğün göz yaşların.

Paydalarını eşitlerken hayatın
(bir sürü işlem hatası zihnimde)
tırnaklarımın içinde toprak,
gözbebeklerim ışığa duyarsız siyah bir desen
ve üç numara saçlarım.
"Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen"


-tanışır mıyız ?-


Eğer öyleyse bu akrostişlik bir şey değildi.
Bu, uyak sıkıntısı yaşamamış bir şairin
kağıtla seviştirmesi gibi bir şeydi kalemi.
Yani içimde düzinelerce dize,
dizelerin içinde kelimeler,
kelimelerin özünde sesli sessiz harfler
ve kalbimin mermi çekirdeğinde cuntasız
bir devrim var.

Badem çiçekleri açıyor namlu uçlarımda.
"Aman" diyorum "acele et.Bunlar tez döker yüklerini"
"Döksün"diyor "meyvesi bizimdir ve onun da çiçekleri..."

Yüzüm gözüm, gökyüzünden düşen bir damla suda yunar.
Kirpiklerimde rutubetli polenler
karnımda da kanat çırpan kelebekler var.
Demem o ki
bu bahar ve sonsuza kadar yanımda olmalı,
gözlerinde gördüğüm çocuklar.









ilgili video: https://www.facebook.com/video.php?v=3869783551897&set=vb.159751084059215&type=2&theater

23 Mart 2015 Pazartesi

ÖNCE ELLERİ SOĞUR KALBİNDEN VURULANLARIN

-önce elleri soğur kalbinden vurulanların-



önce elleri soğur kalbinden vurulanların
ruhundan şehirler gider gibi gelir birer birer
sonra irin gibi çıkınca yaradan iyileşir o şark çıban
içinde boşluklar çiçek bozuğu bir sevgidir geriye kalan
darmadağınık bir yatakta

ve yatak kadar dağınık saçların arasında dolanıp kalmak gibi bir tutsaklık istiyor hala
bu tutsaklık her hüküm giyene özgürlük getirecek sanıla
üzerime rengarenk deli gömlekleri dikmiş bekliyor zaman
boyumun ölçüsünü alamadım henüz mezurasız yollarım
sönmek istersek bir gün
yan yana
yana yana
birbirimizi yakarak sönmek istersek bir gün
olur ya
ikimiz için de
ikimizin içinde
iç içe geçsin isterim içimizden geçenlerin içi
ilk önce ellerimi ısıt derim
yer yön bilmeyenlerdenim
gidendedir elbet en çok kendisi kalanların
önce elleri soğur kalbinden vurulanların

bir an kursan
o an hep ben olsam.